Like

19 Aralık 2016 Pazartesi

Hurriyet Daily News: Turkey calls on Russia to lift sanctions, ease visa liberalization to boost trade

The delays in the normalization process affected the Turkish private sector the most. “Our expectation from Russia is to take steps to ensure pre-Nov. 24, 2015, relations are restored. We expect the removal of the Dec. 29 (2015) decree and expect Russia to reinstate the visa liberalization process,” Özgür Eroğlu, CEO of the GAMA Power Systems, told the panel. http://www.hurriyetdailynews.com/turkey-calls-on-russia-to-lift-sanctions-ease-visa-liberalization-to-boost-trade-.aspx?PageID=238&NID=107304&NewsCatID=345

24 Ekim 2016 Pazartesi

4. Gençlere tavsiyeler: Geleceği sadece hayal etmek yetmez, hedeflerinizi bugüne indirgemeli ve ilk adımlarınızı ertelemeden atmalısınız

"Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız, vardığınız yerin önemi yoktur. Nereye gideceğini bilmeyen bir gemiye, hiç bir rüzgar yardım edemez."  Peter Drucker&Montaigne

Özlü sözler

12 Ekim 2016 Çarşamba

@ICFTurkiye #ICFTurkey, ICF Ankara yeni dönem toplantıları 11 Ekim 2016 Çarşamba günü başladı. “Profesyonel Koçluğun İş Sonuçlarına Pozitif Etkisi” konusuyla ilgili konuşma yapmaktan ve gelen sorulardan çok keyif aldım. Davet için ayrıca teşekkür ederim.

7 Ekim 2016 Cuma

27 Eylül 2016 Salı


26 Eylül 2016 Pazartesi

Enerji üzerine düşünceler


6 Eylül 2016 tarihinde İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyelerinden aynı zamanda Dünya Gazetesi köşe yazarlarından Prof. Dr. Murat Yülek'in nazik daveti üzerine İstanbul Finance Summit (IFS)'in "Bankers and CEOs" oturumuna konuşmacı olarak katıldım. Finans sektörünün temsilcilerinin arasında reel sektörü temsilen tek başıma bulunmam bana gurur verdi. Kendimi biraz da Alaaddin olarak hissettim, o kadar parayı kontrol eden insanın arasında, sanki ne dilesem olacakmış gibiydi.


Bloomberg'den Sayın Açıl Sezen'in başarılı moderatörlüğünde Denizbank Genel Müdürü Sayın Hakan Ateş, Halkbank Yönetim Kurulu Başkanı Sayın R. Süleyman Özdil, Albaraka Türk Katılım Bankası Genel Müdürü Sayın Fahrettin Yahşi ve Karadeniz Ticaret ve Kalkınma Bankası Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Sayın İhsan Uğur Delikanlı'nın katılımlarıyla gerçekleşen oturum son derece keyifliydi.




Bu oturumda bana sorulan sorulara verdiğim cevaplar ve söylemek isteyip de zaman kısıtı dolayısıyla söyleyemediklerimi buradan sizlerle kısaca paylaşmak istedim.

Enerji sektörü hem Türkiye'de hem de dünyada son 30-40 yılda gerek yöntemleri gerekse oyuncuları itibarıyla çok ciddi değişikliklere maruz kaldı. Sektörün geçmişine bakarak geleceğine dair fikir yürütmenin daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.

Türkiye enerji sektöründe bundan 30-40 yıl önce sadece devlet vardı; herşey, planlama, finansman, mühendislik, satınalma, proje yönetimi ve işletmesi devlet eliyle yapılıyordu. 1990'lerin ortası itibariyle devlet doğrudan borçlanmak yerine özel sektörün borçlanmasını sağlayacak modelleri gündeme getirdi, bunların ilki "Yap İşlet Devret (BOT)" idi, sonraları "Yap İşlet (BOO)" ve "İşletme Hakkı Devri (TOR)" geldi. Devletin garantör olduğu bu modelde yeni oyuncular ve yeni finansman modelleri hayatımıza girdi. Alınan borcun projenin gelirleri üzerinden ödeneceği, bu gelirlerin santral emre amade olduğu sürece devlet tarafından garanti edileceği bu modelde sahneye çıkan en önemli oyuncular; yatırımcılar, bankacılar, anahtar teslim bütün santralı yapan EPC müteahhitler, işletmecilerdi. Bu modelin sağlıklı çalışması için en kritik unsur santralın söz verilen teknik şartlarda, zamanında ve söz verilen performansı gösterecek şekilde tamamlanmasıydı, bu da EPC'nin sorumluluğundaydı.

2005 yılı itibariyle ise Türkiye bambaşka bir sürece girdi. Artık bu süreçte devletin rolü kanun yapıcı ve düzenleyici oldu. Devletin gelir garantisinin ortadan kalktığı (yenilenebilir enerjideki devlet teşviği gereği verilen taban tarifeler hariç), esas riski özel sektör yatırımcısının aldığı, bankaların da bu riske belirli limitler dahilinde iştirak ettiği, EPC müteahhitlerin, işletmecilerin hala çok önem taşıdığı bu dönemde artık yatırımcıların kendi hesaplarını çok daha dikkatli yapması gerektiği karşımızdaki önemli gerçeklerdi.

Görüldüğü üzere devletin sahip olduğu bir sektörden özel sektörün sahip olduğu bir sektöre geçişi ve riskin devletten yatırımcı, bankacı, EPC müteahhit, işletmeciye transferi gerçekleşti. An itibariyle Türkiye'deki 77.04 GW kurulu gücün %74'ü özel sektöre aittir. Devletin halen devam eden üretim özelleştirmelerini de göz önünde bulundurursak burada özel sektörün payının %85'lere doğru yaklaşacağı bilinmektedir.


Peki bundan sonra gerek dünyada gerekse Türkiye'de bu sektörde neler olmaya devam edecek? Sektörün, oyuncularından beklentisi ne olmalı? 

Özellikle yatırımcı, bankacı ve devletten...


Enerji sektöründeki talebin artışının en temel iki nedeni ekonomilerin büyümesi ve nüfusun artması. Bu ikisinin de artışı devam ettiği sürece enerji sektörü büyümeye devam edecektir. Hali hazırda dünya nüfusu her saniye 2.6 kişi,Türkiye nüfusu ise dakikada 2 kişi artmaktadır. Kaba bir hesapla sadece nüfus artışından kaynaklı olarak her saat dünya 3.6 MW ilave kurulu güce ihtiyaç duymaktadır. Ekonomiler de büyümeye devam ediyor, 2015 yılında dünya ekonomisi beklenenin biraz altında olsa da %2.4 büyümüştür. Bu büyümenin IEO verilerine göre 2040 yılına kadar OECD ülkelerinde yıllık ortalama %0.6, OECD dışı ülkelerde ise %1.9 olarak kendini göstermesi beklenmektedir.

Peki Türkiye'de neler olacak? Türkiye ekonomisi büyüyen ekonomiler içinde ilk sıralarda bulunmaya devam edecek gibi görünüyor. Gerek nüfus artışı gerekse ekonomik büyüme Türkiye'de son 10 yılda ortalama %5 artmış olan talebin artmaya devam edeceğini göstermektedir. 

Hali hazırda Türkiye'nin kurulu gücü 77.04 GW'a yükselmiştir. Bunun %34'ü doğal gaz, %34'ü hidroelektrik, %22'si kömür ve geri kalanı da yenilenebilir enerji ve diğer tesislere aittir. Türkiye kurulu gücünün %74'ü özel sektöre aitken, üretilen elektrik enerjisinin %79'u özel sektör tarafından üretilmektedir. Geçtiğimiz 15 yıl zarfında kurulu güce yıllık minimum 1000 MW, maksimum 7000 MW, ortalama da ise 3000 MW ilave kapasite eklenmiştir. Teknik olarak %41 seviyelerinde rezerv kapasitesi olduğu düşünülen Türkiye enerji sektörü, gerçek anlamda gerek teknik nedenlerle gerekse su ve yakıt yetersizliğinden bu rezervin %1'lere düştüğü zamanlar yaşamıştır. Yukarıda anılan nedenlerden dolayı Türkiye kurulu gücünün emreamadeliğinin, kurulu güce oranı %50 ile %80 arasında seyretmektedir. 


Gerek dünya gerekse Türkiye'de şu aralar gündemi en çok meşgul eden enerji ile ilgili konu başlıkları: enerji güvenliği, enerjinin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması, enerji verimliliği ve makul enerji fiyatları. Bu konu başlıklarının altında yine önümüzdeki günlerde gündemi meşgul edecek yatırım konularının ise şu şekilde olacağı gündemi yakından takip edenler için aşikardır. Enerji güvenliği konu başlığı altında ülkeler arası boru hattı projeleri (Rusya-Çin, İran-Pakistan-Hindistan, Orta Asya-Avrupa coğrafyalarında), doğalgaz depolama tesisleri, kaya petrolu ve gazı, LNG terminalleri gibi projeler gündemde olmaya devam edecektir. 




Enerjinin çevre üzerindeki etkilerini azaltmak hususunda enerji verimliliği (depolama, talep yönetimi, mikro grid, smart grid gibi konular bu başlık altında değerlendirilebilir), yenilenebilir enerji yatırımları, yeni devlet teşvikleri nedeniyle kömür yatırımları konuları gündemdeki yerlerini koruyacaktır. Makul fiyat konusu ise optimizasyon denkleminde optimize edilmesi gereken değişkendir. Yani hem temiz yenilenebilir enerji istiyoruz hem bu tür yatırımlara da fiyatın elvermesini istiyoruz. İşte bu noktada makul fiyatlı enerji konsepti devreye giriyor olacaktır ki temiz enerjinin ulusal üretim karışımımız içinde yeterince yer alması için doğru fiyat stratejisi gerekmektedir. Bu noktada düzenleyici olan devlete ciddi anlamda sorumluluk düşmektedir.

Özgür Umut Eroğlu
GAMA Power Systems
CEO & Vice Chairman of Board




7 Eylül 2016 Çarşamba

TED talks: Ken Robinson: Do schools kill creativity? What we do know is, if you're not prepared to be wrong, you'll never come up with anything original.

https://www.ted.com/talks/ken_robinson_says_schools_kill_creativity


“What these things have in common is that kids will take a chance. If they don't know, they'll have a go. Am I right? They're not frightened of being wrong. I don't mean to say that being wrong is the same thing as being creative. What we do know is, if you're not prepared to be wrong, you'll never come up with anything original -- if you're not prepared to be wrong. And by the time they get to be adults, most kids have lost that capacity. They have become frightened of being wrong. And we run our companies like this. We stigmatize mistakes. And we're now running national education systems where mistakes are the worst thing you can make. And the result is that we are educating people out of their creative capacities.


29 Ağustos 2016 Pazartesi

Her şirketin bir kütüphanesi olmalı...

Geçmişten geleceğe uzanan paylaşım ve çalışma alanlarımız; kütüphaneler. Konuya yeni bakış açısı sunan güzel bir yazı.  Bu paylaşımı arttırmak için kütüphaneler şirketlerin bünyesinde aktif olarak yer almalı. https://www.goethe.de/en/kul/bib/20745585.html

23 Ağustos 2016 Salı

2. Gençlere Tavsiyeler: Kariyer hedefiniz henüz belli değilse, korkmayın.



22 Ağustos 2016 Pazartesi

Çalışanların ilgi alanlarını işyerine getirmelerini sağlamalıyız...

Güzel bir HBR yazısı. Çalışanlara çeşitli kimliklerini ve ilgilerini işyerinde geliştirme özgürlüğünün verilmesi yenilikçi fikirlerin, yararlı yeni inisiyatiflerin ve iş sahalarının ortaya çıkması sonucunu verecektir. http://bit.ly/2bxyGWi

CEO ve Lider Networking Röportajları - Özgür Umut Eroğlu


"Karşımda Özgür Umut Eroğlu oturuyor. Soracağım soruları biliyorum. Ancak yine de heyecanlıyım. Düşüncelerim hızlı hareket ediyor; “10 yıl içerisinde EPC alanında (EPC: Enerji santrallerinin mühendislik – satın alma – yapım çalışmaları) dünya sıralamasında ilk beşe girmeyi başaran, dönemsel büyük projelerle 5000 kişiye ulaşan dev bir ekibin lideri olmak nasıl bir duygu?” diye merak ediyorum."


Röportaja başlamadan sorularımın dışına çıkmaya karar veriyorum. Binlerce kişiyi yönetmenin bir güven zinciri oluşturmak demek olduğunu fark ediyorum. İlk sorumu bu histen yola çıkarak yöneltiyorum:
Ertuğrul Belen: “Bugünkü değerleriniz ve başarınızı şekillendirmiş en önemli çocukluk anılarınız hangileri?”
Özgür bey sorular öncesi kısa sohbetimiz sırasındaki netliğini koruyarak bir saniye dahi düşünmeden anlatmaya başlıyor:

Özgür Umut Eroğlu: “Anne tarafındaki dedem özel bir adamdı. Evlerinin bir bölümünü ihtiyaç halinde olan insanlara bakmak için ayırmışlardı. Hatta bazen yaşından ötürü vefat eden olduğunda yerine bir başkası gelirdi.
Kendimi bildim bileli dedemlerin evinde aileden olmayan birilerine bakılırdı. Hatta bir gün cami önünden 100 kişiyi alıp, eve yemeğe getirdiğine bile şahit oldum.
Sivas’tan İstanbul’a hayvan satmaya giderdi. Çobanları vardı. Ancak işini sahiplenen sorumluluk sahibi bir tüccardı. Öyle ki, o da hayvanlarla gider ve çobanlarla birlikte kalırdı.
En özel anım ise dedemin beni sık sık Kayseri Bakırcılar Çarşısı’na götürmesiydi. Etkileyici bir yerdi. Her yer sapsarı bakırdı. Bakırı döven çekiçlerin melodisi hala kulaklarımda. Eskileri verir yenilerini alırdık. Güzel yemeği severdi. En güzel yerde yemek yer ve otobüsle dönerdik. 
Çok iyi hatırlıyorum. 10 yaşındaydım. Kendimi değerli bir iş adamı gibi hissederdim. Çünkü dedem tüm seyahat boyunca parayı benim tutmamı ve korumamı isterdi. Küçük ceplerim dolar taşardı. Paraya ihtiyacı olduğunda benden isterdi. Bu duygu inanılmazdı.
Güven önemli bir duygu, insanlara fırsat verilmesi gerektiğine inanıyorum. 32 yaşımda Genel Müdür Yardımcısı oldum. Bu güveni karşılıksız bırakmamak için çok çalıştım. Şimdi de kendi ekibimi bu güven duygusuyla geliştirmeye önem veriyorum.”
Ertuğrul Belen: “Dedeniz hayatınızdaki güven kelimesinin adeta çocuklukta doğan sembolü olmuş. Ya özgün olmak? Sivas Gemerek Yeniçubuk kasabasından nasıl o yıllarda ODTÜ’ye gitme kararını aldınız?”
Özgür Umut Eroğlu: “Çocukluğumda Suna abla hayatımdaki en etkili kişiydi. Erkek futbol takımının kaptanıydı. Sert mizaçlıydı. Sohbeti yoktu. 40 yıl öncesinde Suna Abla, erkeklerin arasından sıyrılıp, farkını göstermişti. İnsanın kendisi olması konusunda bende önemli bir etki yaratmıştı.
Üniversiteye gidene kadar ne yapmak istediğimden tam emin değildim. Ancak Mühendis olmak kafamda vardı. Çünkü biz büyürken babamızı evde hiç görmedik. Emek yoğun işlerde üç çocuğuna bakmak için çok çalıştı. O yıllarda daha konforlu bir hayat için mühendislik okumamın doğru olabileceğini düşündüm. Üstelik, Suna Abla da mühendis olmuştu. Ayrıca matematikte iyiydim.
Üniversiteyi kazanıp kazanamadığımı öğrenmek için sabah 5’ten 9’a kadar gazeteyi beklemiştim. Kazandığımı öğrendiğimde o gün mutluluktan saman balyalarının üzerinde sıçrarken, ayağımı kırmıştım.
Bu arada, üç kardeş de ODTÜ'de okuduk.”

Gülmeye başlıyorum. Aynı anda saniyelik düşüncemi yakalıyorum: Özgür Umut Eroğlu’nun bir fetih gibi farklı ülkelerdeki başarılarını dinleyeceğimi düşünmüştüm.  Aslında o, güçlü bir lider olma sürecinde onu o yapan, en değerli hikayelerini benimle paylaştığını hissediyorum.
Ertuğrul Belen: “Üniversite hayatınızda etki bırakan isimler var mı?”
Özgür Umut Eroğlu: “Prof.Dr.Nevzat Özgüven. Amerika’da eğitim görmüş, NASA’ya dahi danışmanlık vermiş bir hocamdı. Makina mühendisliği içerisinde kontrol ve dinamik seçmemde Nevzat hocam etkili olmuştu. Diğer bir tez hocam Eres Söylemez ise TÜBİTAK SAGE başkanlığı yapmış ve sonrasında da ÖSYM başkanı olmuştu. Yine kararlarımda etkisi olan, hatta nikah şahidim olacak kadar benim için değerli bir insandı.”
Özgür Umut Eroğlu’nun gözleri gülüyor. Şu anda söyleyeceğini merak ediyorum:
“Bu arada eşim Mehtap’la tanışmak üniversitenin hayatıma bıraktığı en değerli etkiydi. Öyle ki A.B.D MIT (Massachusetts Institute of Technology)’den davet almama rağmen, Mehtap’la bir arada kalmak için gitmeme kararı almıştım.”
Ertuğrul Belen: “Bu röportajı birçok üniversiteli genç de okuyacaktır. Üniversiteye geri dönseniz, neyi farklı yapardınız?”
Özgür Umut Eroğlu: “Akademik olarak başarılı bir öğrenciydim.Termodinamik harici AA dışı dersim yoktu. Ancak kulüp, dernek ve cemiyetlerde bulunmadım.
Müzikle ilgilenmeyi çok isterdim. Yan flüt hoşuma gidiyor. Tarihe daha çok önem vermek isterdim. Tarih sürekli tekrar ediyor. İş hayatında yaşadıklarımızı ve coğrafyamızda olup bitenleri anlamak için, tarih çok önemli. Günlük davranışların ve kurumların kararlarının dahi tarihle açıklanabileceğini inanıyorum.
Bu arada profesyonel olacak kadar iyi futbol oynadığımı halen eski arkadaşlarım söylerler. Çok hızlı koşardım. Yönlendirmeler önemli. Ben bunu geç farkettim.”
Ertuğrul Belen: “Enerji sektöründeki başarınızı tetikleyen en önemli gelişme neydi?”
Özgür Umut Eroğlu: “GAMA gibi köklü bir kurumun arkamda olması büyük bir güç oldu. Ancak EPC’ye ilk giriş zorlu oldu. Mesela İrlanda ilklerdendi. İlk defa ihaleye katılım onayı almıştık ve bunu kutlamıştık. O teklifi kazanamamıştık ancak 10 yıllık başarımızın ilk ışığı olmuştu.”
Ertuğrul Belen: “En çok gurur duyduğunuz çalışmalarınız nedir?”
Özgür Umut Eroğlu: “10 yıl içinde bir İrlanda teklifinden başlayıp, 3 milyar dolar seviyesinde proje gerçekleştiren büyük bir takım olduk. Yakın bir zamanda ihracatını en çok artıran şirket konumunda Fortune 500 listesine girmeyi başardık. GAMA Güç Sistemleri olarak uzun bir aradan sonra yeniden Suudi Arabistan’da önemli bir proje aldık ve ilk defa Cezayir’de el sıkıştık. Irak’ın mevcut durumunda birçok proje kazandık.
Teknik olarak gurur duyduğum diğer bir konu da, dünya üzerinde H Class gaz türbinini (dünyadaki en verimli teknoloji) iki değişik projede, iki değişik üretici ile (Siemens, GE) aynı anda EPC de uygulayan ilk şirket olduk."
Ertuğrul Belen: “Ekibiniz için “doğru insan” tanımınız nedir?”
Özgür Umut Eroğlu: “Bir insanın etik kumaşı doğru olduğu sürece her işi öğrenebilir.  Çalışkan, dürüst ve işine saygılı insanları keşfedip yönlendirdiğinizde harika şeyler olmaya başlar.”
Ertuğrul Belen: “İş dünyasında iyi ilişkiler sizin için ne demek?”    
Özgür Umut Eroğlu: “İlişkilerde sadece bir sözleşme üzerinden gidince iletişim kopuyor. Kontrat maddelerine gitmeden problemleri çözebilmek önemli. İş ve iletişimi dengede tutabilmek ve kanalları hep açık tutmak gerekiyor.”
Ertuğrul Belen: “Networking kazanımlarınız neler?”
Özgür Umut Eroğlu: “Şu andaki çalışmalarımın neredeyse tamamı iyi ilişkiler ve Networking’in bir sonucu.  Bir yardıma ihtiyacınız olduğunda 20 kişi yanına koşuyorsa, doğru bir network kurmuşsunuz demektir.”
Ertuğrul Belen: “Networking'i yeniden tanımlamanız istense, ne derdiniz?”
Özgür Umut Eroğlu: “Kartvizitten öte, derinliği olan ilişkiler sahibi olmak. Derinlik ne demek? Biri sizden bir şey isteyebiliyor ve aynı şekilde siz de ondan isteyebiliyorsanız, iki tarafın da iyi hissettiği bir güven bağı oluşmuştur. Dikkatinizi hak eden biri size uzanıp bir şey istiyorsa, kulakları kapatmamak lazım.”
Ertuğrul Belen: “Daha çok insanla mı tanışmak önemli, yoksa daha az kişiyle ama daha uzun sohbet etmek mi?”  
Özgür Umut Eroğlu: “Denge önemli, süreklilik de önemli, çok sohbet olunca samimi de olunabiliyor. İş dünyasında her şeyde olduğu gibi ilişkilerde de optimizasyon önemli.”
Ertuğrul Belen: “En çok nerede Networking yapmayı tercih ediyorsunuz? Neden?”
Özgür Umut Eroğlu: “Uluslararası enerji fuarları ve konferanslar diyebilirim. Normalde, o sayıdaki insanla tanışmak için günler ayırmanız lazım. Buralarda ürünün ve hizmetin ötesinde ilişkilere yatırım yapabiliyorsunuz.”
Ertuğrul Belen: “Dışarıda yürürken veya herhangi bir yerde hiç tanımadığınız biri, mesela bir üniversite öğrencisi sizinle konuşmaya başladığında tepkiniz ne oluyor?”
Özgür Umut Eroğlu: “Tanınmış olmaktan hoşlanıyorum. Eğer bu bir üniversiteli gençse elbette sorusu doğrultusunda deneyimlerimi paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Onlar da size bir şey verebiliyorlar. Heveslerini dinliyorum. Unutmamalıyız ki, hevesleri hayallerini oluşturuyor. Hayalleri, hedeflerini ve hedefleri de bir gün gerçeklerini..."
Ertuğrul Belen: “Sizce Networking konusu bu kadar önemli olmasına rağmen, başlıca engeller neler?”
Özgür Umut Eroğlu: “İnsanlar Networking’in geliştirilebilir, öğrenilebilir bir yetkinlik olduğunun halen farkında değiller. Kendilerinde doğal olarak varsa kabulleniyorlar, yoksa daha iyi olabileceklerine inanmıyorlar. İş dünyasının geldiği son noktada akademik olarak ne kadar iyi olursanız olun, bir network içerisinde duruşunuzu konumlandırmadan ilerlemeniz mümkün değil.”
Ertuğrul Belen: “Sizin sektörünüzde Networking'in önemi nedir?” 
Özgür Umut Eroğlu: “Enerji sektöründe değişik oyuncular var; üreticiler, hizmet ve mal sağlayıcıları, yatırımcılar gibi bir sürü oyuncu var. Bunların birbirine ihtiyacı var. Her sektör gibi bizim de içimizde network oluşturmaya büyük ihtiyacımız var. Gelecekte olabilecek yeni yatırımlar, teknoloji gibi konular hakkında birçok bilgi alırsınız. İkincisi de sektörel alanlardaki network, ortak projeler ve işbirlikleri doğurabiliyor. Enerji sektörü için Networking çok önemli.”
Ertuğrul Belen: “İhracatı en fazla artıran 25 şirket arasında ilk sırada yer aldınız. Networking penceresinden bunu nasıl başardınız?”       
Özgür Umut Eroğlu: “Projeler genelde yurtdışında gerçekleşiyor. Dolayısıyla, uluslararası bir firmayız. İşleri bulurken ilk fazından öğrenmek ve detaylı hazırlanmak gerekiyor. Bize mal satan, potansiyel müşteri ve konu uzmanlarıyla sürekli bir iletişim halindeyiz. Bu da yeni yatırım ihtiyaçları doğduğunda orada zamanlı bulunup hatta proje geliştirmelerine ve neticede çıkacak ihaleye hazırlıklı olmak yani networking anlamına geliyor. Türkiye ekonomisine katkısı olsun diye satın almada dahi hep kaynakları Türkiye’de arıyoruz. Bu konuya özen gösterdiğimiz için başarı daha hızlı geldi.”

Ertuğrul Belen: “Kurumsal basamaklar tırmanmak ve sizin gibi genç bir CEO olmak isteyenlere ne önerirsiniz?”
Özgür Umut Eroğlu: “Ben basamakları adım adım tırmandım. Teklif mühendisi olarak girdiğim şirkette, CEO pozisyonundayım. Adımların bir seferde 5-10 basamak çıkıldığı durumlar olabilir. Ancak tek tek yukarılara çıkmak her zaman daha iyi hazırlık sağlar. Sabırlı olmak gerekiyor. CEO adaylarının donanım için çalışmaları gerekir. Ayrıca öyle bir pozisyona geldiklerinde networkleri hazır olmalıdır. Üst düzey bir pozisyona ulaştıklarında sektörel ve profesyonel networking vizyonları güçlü olmaz ise, şirket içine dönük olur. Oysa dışarda yol açacak kişiler lazımdır.”
Ertuğrul Belen: “Bu yüksek tempoda hiç kendinize özel zaman ayırıyor musunuz?”
Özgür Umut Eroğlu: “Ailemle zaman geçirmeyi seviyorum. Oğlumun tenis maçları beni heyecanlandırıyor. Düzenli Pilates yapıyorum. Yakın bir zamanda fotoğrafçılık dersleri almaya başladım. Yaşamın içinden insan resimleri çekmeyi seviyorum. Ayrıca amatör aşçılık derslerine başladım. Uzakdoğu mutfağına özel ilgim var. Amatör kaptanlık ehliyetimi bir süre önce almıştım, yakın zamanda yelkenliyle pratik eğitimlere başlamak gibi bir niyetim var.

Bir yöneticinin aynı zamanda “Koç” olması gerektiğini düşündüğüm için bir süre önce Erikson Coaching International Koçluğun Sanatı ve Bilimi Sertifika Programına Denge Merkezi’nde başladım. Ayrıca psikoloji ve tarih kitapları okumaktan büyük keyif alıyorum.”
Ertuğrul Belen: “Yakın bir dönemde deneyimlerinizi kişisel blogunuzda yazmaya başladığınızı fark ettim. Bu ve sizinle temas kurabilecekleri diğer bilgileri paylaşabilir misiniz?”
Özgür Umut Eroğlu: “Elbette.
Ertuğrul Belen: “Son sorum. Sizce insanlar sizi nasıl anacak?”
Özgür Umut Eroğlu: “İnsanlar beni ciddi, dürüst ve güvenilir hatırlayacaklar. Sadece yakından tanıyanlar eğlenceli diyecebilecekler.”
Çok etkilenmiş bir şekilde kendisine teşekkür ediyorum. Networking kitabımı hediye ediyorum. İmzalamamı istiyor. İçimden “tüm üstün başarısı, sert mizacına rağmen, ne kadar mütevazi bir insan” diyorum.
Teşekkürler Ertuğrul Belen...

11 Şubat 2016 Perşembe

Yüksek Tempoda Zaman Yönetimi

Yaklaşık iki yıl önce General Electric CEO’su Jeff Immelt ile tanışma fırsatım oldu. O görüşmeden aklımda kalan en çarpıcı konu Jeff Immelt’in zamanını kimseye emanet etmeden kendisinin yönettiğini söylemesiydi.

O ana kadar bütün üst düzey yöneticilerin zamanlarını birilerinin yardımıyla yönettiğini düşünüyordum. Ancak o gün fark ettim ki limitli zaman dilimi içinde yapılması gerekenler arttıkça, zaman yönetimi daha kritik bir mevzu haline geliyordu. Dolayısıyla, bir kurumu, birimi ya da süreci yöneten insanların öncelikle başarmaları gereken, zamanlarını yöneterek değer katmaktır.    

                                                        Kaynak: beyondtheoffice.com

Zaman yönetimine dair birçok makale ve araştırma bulabilirsiniz. Ben bu yazımda 7 ana unsurdan oluşan kendi yöntemimi paylaşacağım: 

1. Sene başında iş hayatı, özel hayat ve kişisel gelişim konularında nelere, ne kadar zaman harcamak istediğime karar veriyorum. Bu ana yapı taşlarını ajandama işliyorum.

2. Her hafta planlarımı gözden geçiriyor ve gerekli aksiyonları alıyorum.

3. Her sabah, o günün planını inceliyor ve ilgili aksiyonlara hazırlanıyorum.

4. Beklenmedik misafirler, amaçsız toplantılar, gereksiz telefon konuşmaları gibi zaman ve odak hırsızlarından sakınmaya çalışıyorum.

5. Yapılacak işlerimi önceliklendiriyorum:
a. Şimdi Derhal Yapılmalı
b. Yapılsa İyi Olur
c. Arzu Edilenler
d. Tırı Vırı İşler 
Şimdi Derhal Yapılmalı kategorisi bitmeden ofisten çıkmıyorum.

6. Güne erken başlıyorum. Bu sayede planlamaya zaman ayırabiliyorum.

7. Bütün planlamamı elektronik ortamda yapıyorum. Dolayısıyla her an programıma ulaşabiliyorum.

Unutmayın ki, zamanlarını en kötü şekilde kullananlar, onun kısalığından şikayet edenlerdir. Zira zaman hem çoktur, hem de azdır. Plansız zaman az, yönetilen ise çoktur. 

“Mutluluk başarıya, başarı ise zamanı değerlendirmeye bağlıdır.” Emmanuel Kant



















Özgür Umut Eroğlu
GAMA Power Systems 
CEO & Vice Chairman of Board 

1 Şubat 2016 Pazartesi

Başarılı olmak için ailenize zaman ayırın


İnsan sahip olduğu değerleri düşündüğünde genellikle aklına ilk ailesi gelir. Maalesef rutin bir düzende, en az zaman ayırdığı da yine ailesi olabilir. 

İnsan en zorlu zamanlarında ailesine dönüyor. Ya diğer zamanlarda? 

Temposu yüksek iş dünyasında gündem planlamadığında işler kilitlenebiliyor. Aynı şekilde çok seyahat eden, sorumlulukları fazla ve yoğun kişilerin de mutlaka benzer bir yöntemle ailelerine ayırdıkları zamanı planlamaları gerekiyor. 

Yöneticilere ne için daha fazla zaman ayırmak istediklerini sorulduğunda, yüzde 25’i hiç düşünmeden aile yanıtını vermiştir. Bu konuda başarılı olduklarına inananlar ise, “aile kuralları” koyuyor. Mesela “haftasonu mutlaka birlikte bir kahvaltı yapmak” gibi. Yoksa zaman en yakınlarınızdan uzak, akıp gidiyor. 

Araştırmalar, evinde mutlu olan kişilerin iş dünyasında daha başarılı olduğunu gösteriyor. Ayrıca, düzenli ve sağlıklı aile iletişimi “kırk yılda bir” yapılan buluşmalara göre mutluluk faktörünü arttırıyor. 

Bir çok başarılı üst düzey yöneticinin en çok dikkat ettiği konu aileleri ile birlikte yemek masası etrafında buluşmak. Aile arası yakınlık bu yemeklerde pekişiyor. Aile ilişkisinin verdiği güven ve içsel zenginlik, insan hayatının diğer noktalarına da yansıyor.   

Harvard Business Review araştırmasına göre insanlar başarıyı en çok kişisel gelişimleriyle ölçüyorlar.      




   

İlk sırada da aile yer alıyor.                






Ailenizle en az üç akşam huzurlu yemek yiyeceğiniz bir hafta diliyorum...       



























Özgür Umut Eroğlu
GAMA Power Systems CEO & Vice Chairman of Board