Like

29 Ekim 2015 Perşembe

Benim için Lider



Şüphesiz liderlik, son dönemde sık sık kullanılan, üzerine makaleler ve kitaplar yazılan, hatta eğitim ve konferansları verilen popüler bir kavram oldu.



         

Bugün 29 Ekim 2015, 92. yıl önce Cumhuriyet "Liderimizin" ölümsüzleştirdiği değerli bir gün. Bu Pazar 1 Kasım 2015 de bizleri mecliste temsil edecek kişileri seçmek için ikinci defa sandık başına gideceğiz. Umarım seçtiklerimiz arasından ülkemizi muassır medeniyet seviyesine çıkartabilecek, arkasından umutla gidebileceğimiz bir lider çıkar.    

Kendime liderliğin hep duyulan etiket anlamını ya da Vikipedi gibi bir tanımını değil de, gerçekten liderlik izlerinin ne olduğunu sordum. Kendi deneyimlerim, yaşadıklarım, okuyup, gözlemlediklerimden benim için:   

- Lider sıfatını sen onun için kullanırsın, o kendi için değil. "Ben liderim" kulağa yanlış gelen kendi içinde çakışan iki kelimedir. İnsanlar takip ettikleri için biri lider olur. Liderlik sıfatı edinilmez, kazanılır. Çünkü liderin,
   
- Yaptıklarını yaptığında hayatın iyileşir.
Liderin düşünme, konuşma ve davranışlarını sen ya da çocukların örnek aldığında daha iyi insan olurlar. Çünkü liderden, 

- İnsanları ayırmadan oldukları gibi kabullenmeyi öğrenirsin.
Liderden, her insanın bir ana bir de babadan olduğunu, çocukken nasıl içleri doldurulduysa öyle şekillendiklerini, insanları değiştirmeyi ya da ayırmayı değil, ortak noktalarda birleştirmeyi öğrenirsin. Lider şaşırtır. Çünkü, 

- Zor kararlar alır. Sebebini paylaşır. Kafanda kurmana izin vermez.
Lider, lider sıfatını kaybetmekten korkmaz. Ona emanet edilen bir sıfat olduğunu hep hatırlar. Zor kararlarla karşılaştığında önce kendi sıfatına ne olacağına değil, takip edenlerin dün, bugün ve yarınlarına bakar. Demokratik kararını alır. Sebebini herkesle paylaşır. Paylaşır ki onu takip eden etmeyen kimsenin varsayımlar, şüphe ve yersiz tahminlerle birbirine karşı cephe almasını istemez. 


İşte, "benim için Lider". 


Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.


  



















Özgür Umut Eroğlu
GAMA Power Systems
CEO&Vice Chairman of the Board


21 Ekim 2015 Çarşamba

İş dünyasında empati ne zaman başarısız olur? Ne yapılmalı?

Birkaç hafta önce duygusal zeka (EQ) üzerine notlarımı paylaşmıştım. Sonrasında, “empati kurmanın” önemiyle de ilgili gelen yorum ve geri bildirimler üzerine, bu hafta “empati”  gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Neredeyse herkesin empati kelimesini bolca duymaya başladığı bir iş dünyası gündemiyle iç içeyiz. Yazımda, empatinin tanımından çok neden işlemediği ve nasıl işleyebileceğine odaklanmak istiyorum.

Ancak, yine de Vikipedi tanımını hatırlatmak istiyorum:
“Empati veya eşduyum, bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir.”




Neden İşlem(eyebil)iyor?
Bence, empatiyi bir yaşam filtresi olarak görmek gerekiyor. Yani Şirket çalışanlarını, şirket yöneticilerini, müşterilerinizi ve hatta diğer paydaşları dinlemek anlamına geliyor. Hatta ailenizi; eşinizi, alt kuşağı ve üst kuşağı… Eğer empatiyi kişi ve kitle seçerek yapıyorsanız, alışkanlık ve hayatınızın bir parçası haline gelemiyor. Tüm noktaları birleştirebilmek için hayatın içindeki tüm bakış açılarını kapsaması gerekiyor.

Bir diğer işlememe sebebi de iş dünyasında empatinin, kesinlikle karşıdakinin görüşünü aynen kabul etmek ile karıştırılmasıdır. Oysa, iş dünyasında empati, aynı fikirde olmak değil; aynı olayı karşıdakinin nasıl gördüğünü anlayabilmek ve buna göre tepki verebilmektir.

Ne yapmalı?

-  Konuyla ilgili uzman kaynaklardan aklımda kalan ve benimsediğim kısa öneriler:
-  Karşındakini kulaklarınla dinlemek yetmez. Aklın, gözlerin ve kalbinle dinlemelisin.
- Konuşanı ne olursa olsun kesmemelisin. İlk cümlesinden karşı olduğun bir konuyu dahi sonuna kadar dinleyebilmek, güç ve aynı zamanda saygı göstergesidir.
- Meşhur Albert Mehrabian araştırmasını esas almak gerekir:  bir mesajın karşıya iletilmesinde %7 konuşulan, %93 vücut dili ve ses tonu esastır. “Kelimesiz” iletişime daha fazla önem vermelisin.
- İsimle hitap edebilmeli ve yeri geldiğinde tebessümü esirgememelisin.
- Konu ne olursa olsun, insanların hayatını iyileştiren tüm paylaşımların ilişkileri güçlendirdiğini unutmamalısın.

















Özgür Umut Eroğlu
GAMA Power Systems
CEO & Vice Chairman of Board

6 Ekim 2015 Salı

Fotoğraf Çekmekle İş Dünyası Arasındaki 3 Benzerlik


Bir süredir fotoğraf çekmeye karşı ilgimin arttığını fark ettim, özellikle de insan portrelerine. Zaman zaman anı durdurmanın vereceği keyfin ya da hoş bir kare yakalamanın hayata katabileceğin değerin farkına varmaya başladım.

Çevremde buna meraklı olan arkadaşlarım ve elbette profesyonellerle de görüştükten sonra, başlangıç için bir fotoğraf makinesi aldım. İlk aldığım derslerin sonrasında hemen harekete geçtim. 

                                                    Resim Kaynak: Oneslidephotopgraphy

Kısa bir süre içerisinde, çok karmaşık gözüken, ancak özünde bir o kadar sade olan iş dünyasının özellikleriyle, lenslerin arkasında hissedilenlerin benzerliğini fark ettim:

1- Karar vermek
Aldığım eğitimden seçtiğim kameraya kadar uzanan sürecin, portre resimleri çekmek istediğime karar vermemle birlikte, çok daha hızlı geliştiğini gördüm. Seçeneklerin yarıştığı dünyamızda, başlangıçta dahi olsa alınan bir kararın bundan 20 yıl öncesine göre çok daha büyük önem taşıdığını fark ettim.

Eğer portre, doğa, sanat ve tarihi eser çekimleri gibi seçenekler arasında kararsız kalsaydım, portre fotoğraf uzmanını bulmak ve bunun için önerdiği en etkili kamerayı seçmek uzun zaman alacaktı. Belki bu süreçte konudan soğuyacak ve vazgeçecektim. Sabır sürelerinin kısaldığı günümüzde yanlış kararlar ya da kararsızlıkların bedeli daha ağır olmaya başladı.

2- Odaklanmak
Bu kelimeyi iş dünyasında hergün duyar olduk. Fotoğraf çekerken de bu yetkinliğin önemli olduğunu anladım. Hareket halindeki insanlar mı? Yoksa çayını yudumlayan emektar mı? Mutlu insanlar mı? Yoksa tedirgin bakışlar mı?

Bunu da seçtikten sonra insan kendi nefesi ve lensteki görüntüyle keyifle başbaşa kalabilirdi.

3- Doğru yerde doğru zamanda olmak ve anı –önceden- yakalamak
Birşeyi gördüğünüz o anın, deklanşöre basmak için artık çok geç olduğunu anladım.

Fotoğraf çekmek aslında büyük resmi hissedip onun içinden sadece bir kareyi çekip almaktı. Yani, dondurmak istediğiniz o anın gerçekleşmesinden çok önce ortamı ve neler olabileceğini hissetmeniz gerekiyordu. Bu aynı, iş dünyasında fırsatları hissetmek ve oraya uzanmak için gerekli hazırlığa benziyordu.



                                                     Resim Kaynak: Oneslidephotopgraphy


Fotoğraf çekmek bir hobinin ötesinde, hayatın heyecan veren gerçek bir parçası. İnsanı dinlendiren ve keyif veren bir hobi olduğu için daha fazla iş dünyası benzerliği yapmayacağım. Ancak, günümüzde önem kazanan bu üç konuyu hatırlatınca, değinmeden geçmek istemedim.

















Özgür Umut Eroğlu
GAMA Power Systems
CEO & Vice Chairman of Board